29 Temmuz 2013 Pazartesi

İYİLEŞİYORUM

MERHABAAAAAAAAAAAAAAAAAAA
seni çok özledim blog. sana düzenli olarak yazmayı çok özledim. hayatımda üst üste değişiklikler oldu ama hiçbirini buraya yazamadım. çünkü yeni evime internet bağlatamadım! öylesine tembel ev arkadaşlarım var ki ben el atmadığım sürece kıllarını kıpırdatmıyorlar. ben de inat ettim internet olayını ben halletmeyeceğim diye. bakalım kim kazanacak. şuan nereden yazıyor olduğuma gelince; yalovadayım. hem de iş günü iş günü. işe gireli bir ay olmuştu, evime işime alışmıştım. hatta erken kalkmaya bile! sonra bir pazartesi günü karnım felaket ağrımaya başladı. ben de pazar günü duş aldıktan sonra çocuğun biriyle iskelede yerde sele serpe oturduğum için midemi üşüttüğümü düşündüm. ama mide ağrısından ölüyordum. pazartesi gecesi gram uyuyamadım yatakta mevlana gibi dönmekten. dolayısıyla salı günü işe de gidemedim. işe gitmeyi bırak yataktan bile çıkamıyordum. iki büklüm şekilde yatağımda hörül hörül ağlıyordum. midemi üşüttüm diye sıcak su torbasıyla akraba oldum, içmediğim sıvı kalmadı. ev arkadaşıma çorba yaptırttım.kıvrandım, dört döndüm geçmedi. en son annemi arayıp zırlamaya başladım. ANNE BEN DAYANAMAYOROOM diye. aslında ağlamayacaktım, sonuçta annem yanımda değil endişelenir falan. bunu düşünemeyecek kadar hayvan değilim. ama acıdan sesim titriyor olsa gerek annem damla ağlıyor musun dediği an hörüldemeye başladım. annem kalk git doktora dedikten sonra yatakta kıvranıyorken ışık hızıyla haberi alan babam arayıp azarı çekti. salak mısaann niye boşuna kıvranıyosoon hastaneye gitsenee şakaya gelmeez diye. neyse ikna oldum ama ne hastanesi. hastaneye gidecek güç bende yok ki. neyse sonra evin ordaki sağlık ocağını akıl ettim. evde de kimse yok, kendimi yerden sürükleye sürükleye gittim sağlık ocağına. ordaki doktor elini karnıma soktu soktu sonra "sana mide ilacı yazıyorum, ağrın devam ederse gece bile olsa acile git" dedi. yaaaani çok yardımcı oldun kıçımın doktoru diyemediğim için hala üzülüyorum. neyse gittim aldım ilaçları içtim hemen. şurup murup. bir saat geçti üç saat geçti bende hiç değişiklik yok dedim bari gideyim sıcak sıcak duş alayım belki geçer. zekaya bak. duş aldım. sonra kendime yine sıcak su torbası hazırladım. koydum karnımın üstüne. yok ağrıda hafiflemeyi bırak iyice azdı kudurdu. iyice yerleri tırmalamaya başladım ağrıdan. sonra annem telefonda dedi ki "damla elini sağ karnına bastır aniden çek ağrıyorsa apandisit olabilir" denedim. cidden felaket ağrıyo ama anneme de diyemiyorum. yok anne yeeaa değildir bence diyorum ama nasıl götüm atıyo korkudan. sonra annem şüphelenmiş olcak ki bak "patlarsa zehirlenirsin" cümlesini kurdu. tabi benim kafada senaryolar başladı. çok gencim yeni mezun oldum tanrıaam diye. ağlaya ağlaya gittim kızların yanına bana ambulans çağırın duramıyom dedim. neyse çağırdık. geç de geldi körolasıcalar. ağlaya ağlaya bindim. sonra acildeki doktor tarafından bir güzel azar yedim. niye bi karın ağrısı için ambulans çağırıyomuşum. PARAM YOK VE ŞİŞLİ ETFALE KADAR YÜRÜYEMEZDİM SENİ KAHROLASI AŞAĞILIK PİSLİK diyemediğim için hala üzülüyorum. neyse sonra birtakım doktorlar ellerini karnıma soktular. sonra ultrasona girdim. oradaki hain doktor da ultrason aletini karnıma soktu allah soktu. çığlık çığlığa bir muayene.

ay tam hararetle yazarken bi dondurma arası veriyim dedim akıl makıl uçtu hikayeyi anlatçak kelime kalmadı ya. neyse işte sonra serum merum verdi bunlar doktor geldi dedi ki apandisitin patlamak üzere, ameliyatla almalıyız. tabi ben korkudan üçbuçuk atıyorum. yooook dedim ben yalovada gitmek istiyorum orda olmak istiyorum dedim. bu sırada da eniştemin kardeşi yanımda beni ikna etmeye çalışıyo bak bu saatte otobüs yoktur sabahı bekleyemezsin gidemeyiz diye. ben diyorum yok sabah ilk vapurla giderim falan neyse babam arayıp dedi ki hastaneye yatışını yapsınlar biz yola çıktık geliyoruz. saat 3. ben az da olsa rahatlamışım annemler geliyo diye. dedim ki annemler gelmeden ben ameliyata girmem. zaten serumu da yeni takmışlar. dedim heralde saat beşte falan girerim hesap ediyorum annemler de gelmiş olurlar falan diye. sonra doktor geldi elinde önlük. soyunuyosun bunu giyiyosun ojelerini de çıkar dedi. bende hala jeton düşmedi zannediyorum ki hazırlığa erkenden başladı. ne de pimpirikli doktor ayol diyorum kendi kendime. sonra akıl edip sordum ne zaman gircem ameliya dedim. ŞİMDİ dedi. allaaaaahh ben ağlasam mı yatağı mı tırmalasam serumu kolumdan söküp koştur koştur eve mi gitsem diye düşünürken ev arkadaşım soymaya başladı bile beni. ay bi de ameliyat önlüğünün arkası açık. yani giydiğin zaman göt komple ortada. sinirim bozuldu dedim ben donumu çıkarmam. doktor dedi ki tamam o kalsın. rahatladım mahatladım ama ameliyatta olacaklardan haberim yok tabi. neyse bindim sedyeye götürdüler kuzu kuzu. anam yok babam yok hayatımda ilk defa ameliyat olcam ama bi şok hali geldi öyle boş boş bakıyorum etrafa. neyse sonra anestezi uzmanı geldi  HADİ İYİ GECELEEER dedi bastı narkozu sonra ben leyla tabi. ameliyattan sonra uyandığımda farkettiğim ilk şey DONUM YOK DONUMU ÇIKARMIŞ ŞEREFSİZLER oldu. sonra üşüdüm üstümü örtün dedim. annem babam da yanımda tabi. sonra BEN YAN DÖNMEK İSTİYORUM YAN DÖNEMİYOMUYUM diye haykırmışım baya bi süre. ama annem gayet bilinçliydin narkozdan çabuk çıktın dedi.
işte şimdi de dikişli bir vaziyette evde yatmaktayım. gönlümce uyuyamıyorum sağa sola dönemiyorum çünkü sırt üstü yatmaktan sırtım çürüdü. öksürüğümü hapşırığımı tutmak zorundayım VE EN KORKUNCU kahkaha atamıyorum. her kahkaha atışımda neşter sokuyolar gibi acıyo. AMA İYİLEŞİYORUM YA İYİLEŞİYORUM.kehkehkeh

24 Mayıs 2013 Cuma

15 ekim 2012'de yazmışım


selam
nasılsın biyaaaaaççç. sen bakma böyle neşeli girdiğime. aslında aşırı melankoliğim de breaking bad izledim o yüzden ağzıma takıldı. yine neye melankoli yaptın diceksin ama bende yeni bişey yok hacı. dün ne güzel her şeyi kafamda oturtmuş her şeyi biyere bağlamayı başarmıştım ama işte benim kafam da dolabım gibi. topluyorum ertesi günü eski haline dönüyor işte. bunun mantıklı bir açıklaması yok. bugün oje sürerken kulaklık takmıştım müzik dinleyerek yapayım da canım sıkılmasın diye. birden bire sen allahın işine bak cem adrian çalmaya başladı. hem de "bana ne yaptın". ya ben bu şarkıyı her dinlediğimde ama her dinlediğimde kafayı yiyorum. içimde bir yerlere çok fena dokunuyo. her kelimesi her noktası her virgülü beni anlatıyo gibi sanki. yani bilmiyorum ya. kötü oldu. hiç iyi olmadı yani. bakar mısın 3 yıl oldu ya 3 yıl. içimde çok fazla kelime var bu zamana kadar çok fazla kelime cümle çıkardım ortaya ama yok biriktikçe birikiyo bitiremiyorum ki. yerine ulaşıp ulaşmadığından emin değilim çünkü. bi ulaşsa bi bilsemki duyuluyorum. o zaman rahatlamaya başlıcam ama yok. boşuna konuşuyomuşum gibi. yani şimdi yazmaya kalksam geceler yetmez. öyle acayip şeyler. çok üzülmüşüm ya hala üzülüyorum yani. hala üzülebilir mi insan. hala. hala. Bilmemkaç ay sonra hala. adı hala geçebilir mi bi insanın anlamıyorum. ortada bir şey de yok. yok öyle biri yok resmen. benim bildiğim tanıdığım insanla o aynı kişi değilmiş ki. ben şimdi olmayan birine nasıl ulaşıcam. nasıl duyurcam sesimi. bilmiyorum ya. kafamda öyle bi yere koymuşum ki yerini değiştiremiyorum boyum yetmiyor. boyu yeten biri de çıkıp gelmiyo ki. alsın kaldırsın onu ordan. öyle duruyo orda isterse 13 yıl geçsin yine durucak orda biliyorum. ne sebepler buldum, ne çözümler ürettim, ne sorular cevapladım bi bilsen. kaç kere çözdüm ben bu problemi. ama her arkamı döndüğümde bi şekilde yine silindi cevaplar. hiç çözmemişim gibi bakakalıyorum her seferinde. nasıl yapıcam nasıl çözülcek bu diye buhranlar geçiyorum her her seferinde. yine çözülücek biliyorum. yarın uyandığımda pırıl pırıl olucam. ehhh yemişim martısını dicem biliyorum. adım gibi biliyorum. ama gece yine uyurken ah ulan dicem yine iç çekicem onu da biliyorum. internete girdiğimde yine aratıcam ismini biliyorum. geçen de profilinde bi video açtım.  arkadan sesi geliyo. o kısık fısıldar gibi konuşması................. duyduğum an. yani o hissi nasıl anlatırım bilmiyorum. iyi bir anlatıcı değilim ki romancı değilim ki o hissi nasıl anlatıyım. böyle mesela dondurma alırsın mutlu olursun ya deli gibi mutlu tam o anda lap yere düşer dondurman. yıkılırsın mutluluğun yere düştü çünkü. biraz önce elindeydi. öyle bi duygu. mutlu oldum sesini duyduğuma o kadar çok olmuş ki duymayalı çünkü. bi keresinde 1buçukyıl oluyo sanırım. otobüse binmiştim. az kişi vardı otobüste. bu da binmişti yanında bi arkadaşı vardı arkamda oturuyodu. çantamdan kulaklığımı çıkardım. çıkarırken de göz ucuyla baktım şöyle tabi. sonra tam şarkı açıcam. konuşmaya başladı. basamadım tuşa. kulaklık kulağımda öyle kaldım. sanki onun sesi kulaklığımdan geliyo gibiydi. öyle salak bi gülümsemeyle dinledim sesini. inene dek dinledim. ya bilmiyorum yine bunları hatırladığım için kendime kızmalı mıyım bilmiyorum. ama yeterince kızdım kendime ders almıyorum ki. bak sırf onu düşünmiyim de kendimi başkalarını düşünmeye sevk ettim. bi ara başardım hatta. zerre aklıma gelmiyodu. ama diğerine şarkılar uymuyodu ki. ah şu şarkıların da ağzına sıçayım. hepsi mi uyar hepsi mi onu anlatır hepsi mi beni anlatır ya. of ne biliyim. bazen geri dönmesini çok istiyorum çok istiyorum bi kere göreyim istiyorum. bazen de yok diyorum tekrar tekrar acımasın tekrar tekrar kanamasın diyorum. bilmiyorum ki. bak şu yazıda kimbilir kaç kere bilmiyorum dedim. bilmiyorum çünkü hiçbir şey bilmiyorum. noldu ne bitti her şey ne ara oldu ne ara 3 yıl geçti. biz ne ara tanıştık ne ara bu kadar yabancılaştık bilmiyorum. sanki hala o uzaktan kestiğim tatlı çocukmuş gibi geliyo bazen. hiç tanışmamışız da ben öyle uzaktan iç geçiriyomuşum gibi. hiç unutmuyorum bi keresinde hazırlıktayken bahçede oturmuş müzik dinliyodum. sonra bu geldi çimlere oturdu. bağdaş kurdu. kitabını çıkardı okumaya başladı. öyle seyrettim onu. hatta fotoğrafını çektim hala durur o fotoğraf. yani sanırım silmemişsem. sonra kalktı giderken bana el salladı gülümsedi. allahım dedim ya allahım dünya ne kadar güzel bi yer. hayat ne kadar mükemmel böyle dedim. gökyüzüne umutlu umutlu baktım salak salak güldüm bütün gün. ama an denen şey o kadar kısa ki. mesela ben o anda zaman dursun isterdim dursun herkes sussun o anda yaşayayım sonsuza kadar. tekrar tekrar baştan baştan. daha o kadar çok anı var ki takılıp kalmak istediğim. şuan dinlediğim şarkının sözlerini yazmak istiyorum. İYİYİM DİYORUM SORAN OLURSA KİMSELER BİLMESİN EVİMDE AĞLADIĞIMI ARKANDAN HERGÜN KALKTIM YATAKTAN BİR DUAYLA BU DEFA DURUCAM SAPASAĞLAM AYAKTA HAVA AÇIK VE HER ŞEY NORMAL
neyse işte. öyle. vaziyet böyle. şuan son vermezsem daha bisürü şey yazıcam bak sümüklerim akmaya başladı valla çekemem. o yüzden yeter.
hadi gittim.

2 Mayıs 2013 Perşembe

mamını mamını maykrofon şov

merhabaaaa bugün iç dünyam oldukça hareketli, bedenim oldukça yorgun, beynim oldukça solgun bir biçimde alese çalışıyorum. ruh halim de oldukça bebito bugün!
hatta dün odada kızlarla kutu kutu pense oynadık. ve bu söyledim şeyde gerçekten ciddiyim. bazen enerjiyi nereye harcayacağını şaşırıyor insan. bir gün içinde dondurma baklava helva yerse olacağı o.
neyse aslında benim yazma amacım ne ales ne de ruh durumum. imkanlar imkansız, faydalar faydasız durumumdan bahsetmek istiyorum.
bu sene mezun oluyorum! tabi bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle bir mezuniyet projesi vermem gerekiyor. ilk dönem tez yazdım ve AA aldım ancak bu dönem kısa film çekmek zorundayım. aslında bu durumu gözümde çok büyütmüyordum çünkü yani yapamayacağım şey değil gözüyle bakıyordum. senaryosunu yazdım, hocadan onayımı aldım, sonra du bakıyım hazır boşken bi çekiverem dedim. sonra baktım kafamda çektiğimle asıl çektiğimin zerre alakası yok. çünkü neden? çünkü tek başıma çektim!!!!
ışıkçı da beniiim sesçi de beniim yönetmen de beniim kameraman da benim. oyuncunun da ben olduğu projelerim olmuştu ancak bunda oyuncu neyseki ben değildim. dolayısıyla yetersiz bir iş oldu. sonra yeniden çekmek planları yaparken, başka başka arkadaşlarımın projeleri kulağıma gelmeye başladı, kimisi ünlü oyuncularla çalışacakmış, ev kiralayacakmış falan feşmekan. bunları duyunca tabi aldı beni bi telaş. bende niye yok dedim. sonra çaktım köfteyi. HERKES ŞANSLI DOĞMUYOR. arkadaş çevresi bakımından da oldukça şanssız durumdayım. zaten okuduğum okulun teknik imkanları imkansız, faydaları da faydasız. dolayısıyla öğrencileri de bu bakımdan yetersiz oluyor. gidip onlara bana yardım et diyemem adamların kendilerine hayrı yok. e eski okulumdakilerin teknik bilgileri benden sonra aldı yürüdü onlara danışayım desem. sadece teknik bilgileri değil bir tarafları da yer çekimine meydan okumaya başlamış. bir de ben yapı gereği kimseye muhtaç olmak istemeyen, kimseden yardım istemeyen bir insanım. hani ne alırım ne veririm bana bulaşmayın kafasındayım ama bir yerden sonra mecbur kalıyorsun. e eve çıkıcam, bu durumda çıkıp ev mi bakayım, iş mi bakayım, yüksek lisansa mı hazırlanayım yoksa lisansı mı bitirmeye uğraşayım diye bin parçaya bölündüm. ama hiçbirinde de bir arpa boyu yol gidemiyorum. hepsine yetişeyim derken hiçbirine yetişemiyorum. düşün ki bir tripodum bile yok. TRİPODSUZ FİLM ÇEKİLİR Mİ ben çektim oldu. zamanında tripodsuz filmden 90 almışlığım vardır ayık olunsun......neyse ama bu projenin ciddi bir proje olmasını istiyorum çünkü hem yüksek lisansta referans olucak hem de festivallere yollanabilecek bir iş çıkarmak istiyorum. bakalım tek kişilik ekiple nasıl bişey çekeceğim. şunu da söylemeden edemeyeceğim ki, napalım yönetmen abimiz yok......... kehkehkehkeh :)

29 Nisan 2013 Pazartesi

yoksa gururlu bir kişiyim inan ki


eveeeeet önümde ales sayısal yetenek kitabı duruyor, xler yler dansediyor ilgimi çekmek için ama gözümü ucuyla bile bakmıyorum onlara. çünkü düşündüğüm başka şeyler var. yok yok aslında asıl sebebi sözel beyinli olmam tabii ki. yıllardır zerre anlamıyorum. tamam kendime haksızlık etmeyeyim zerre anlıyorum ama daha ileri götüremiyorum. aleste de tek derdim 5 net çıkarabilmek. neyse daha fazla ales hakkında konuşmak istemiyorum, kusasım geliyor artık!

siz hiç başkasının gözünde nasıl olduğunuzu merak ettiniz mi? ya da başkasının gözündeki sizden nefret ettiniz mi?
ben ettim.
bence insanlar tek bir ben'den oluşmuyorlar. yani, arkadaşlarının gözünde, annesinin gözünde, babasının gözünde, komşunun gözünde...böyle böyle binbir parçaya bölünüyoruz ama hangisi gerçek ben'i oluşturuyor bilmeden yaşıyoruz. ya da her biri toplanıp bir kişi ediyor mu..
her insan gibi ben de kendime yediremediğim, mantığımla çeliştiğim şeyler yapıyorum. yaptım. şuanki duygum tamamen kendimden nefret etmek. ama asıl kendimden değil, birisinin gözündeki kendimden. ve korkuyorum belki de o kişinin gözündeki ben gerçek bendir. eğer öyleyse kendimi hiç affetmem.
kendi gözümdeki ben ile gerçek ben bile aynı kişi olmayabilirken ben kendimden nasıl emin olacağım?
ama kimseden beklenemen şeyi kendim yapmalıyım. kendi kendimle empati kurmalıyım. böyle yaptığımda yavaş yavaş yatıştığımı hissediyorum.
onun gözündeki beni anlayabiliyorum. ama benim gözümdeki onun da beni anlaması gerekirdi. demekki benim gözümdeki o ile gerçek o aynı kişi değil. offfffffff... bütün bunlar fazla karmaşık değil mi?
neden sorgusuz sualsiz yaşayamıyoruz? neden birtakım cevaplara ulaşmadan rahata eremiyoruz.. zaten her şey yeterince sıkıcıyken neden her şeyi daha da sıkıcı hale getiriyoruz.

eksik yönlerimin farkındayım ve bunun için kendimden asla nefret etmeyeceğim. yaptığım şeyler için de asla pişman olmayacağım.
geçerli bir sebebim olmasaydı yapmazdım. sadece kendimle ilgili duyguları sarsacak şeyleri yanlış kişi için yapmış olmak üzüyor beni. bu sebepten ne doğru kişileri harcamışım diye düşünmek yoruyor. ama üzüntü de yorgunluk da geçer. uyurum uyanırım geçer. belki sonra yine başlar ama yine geçer. geçmesi lazım.

biraz karışık yazdım ama kafamdaki düşünceleri düzenlemem için yazmaya ihtiyacım vardı.

şimdi biraz ağlar, biraz müzik dinler, biraz da leyla ile mecnun izler kendime gelirim.

hoşçakalın.

15 Nisan 2013 Pazartesi

ben kendimi nereye gizliyim ya nereye gizliyim ben kendimi yani eğer ben kendi kendimin çocuğu olsaydım kendimi odaya kapatır ağzından kan gelene kadar döverdim sonra da limon yedirirdim o kanlı ağzına SEN NASIL YAPARSIN DAMLA YA kekolukta sınır tanımayan bir insan olma yolunda hızla ilerliyorum beni hep bu EĞİTİM AŞKI mahvetti ders çalışıcam diye yardır allah yardır BEYNİ YAKTIM beynimin mantıklı düşünme lobu sadece dersler için çalışıyor gündelik yaşamımda mantığa yer yok resmen AY SALAĞIM BENİM YA neyse tamam ya çok üstüne gitme sen de şimdi yazık kıza NASIL GİTME YA YAPTIĞI ŞEYE BAK ALLASEN MERAK ETMİŞMİŞ SADECE KONUŞCAKMIŞMIŞ olabilir anı yaşamış o an içinden ne geliyosa onu yapmış YAPMAYACAK
İÇİNDEN BİR ŞEY GELMEYECEK

of yarın sınavım var saatlerdir çalıştığım halde aklıma bir şey girmiyor GİRMEZ TABİ SALAK

iyi geceler

6 Şubat 2013 Çarşamba


"Bu yazıyı okurken lütfen bu şarkıyı dinleyin. çünkü ben yazarken dinliyorum." tarzı başlangıçları önceden çok eleştirirdim ama ben gerçekten şuan bunu yazarken bu şarkıyı dinliyorum, bilin istedim. Müzik hakkında herkes bir şey söylüyo ya hani, müziksiz yaşanmaz, müzik ruhun gıdasıdır falan. yüzdeyüz katılıyorum. hatta yüzdebinbeşyüz katılıyorum. bazen resmen müziğe aç oluyorum, yani o an nerde ne yapıyor olursam olayım bi şekilde müziğe ihtiyaç duyuyorum. ama tabi arkadaşlarının yanında kulaklıkla dolaşan tiplerden de hazetmem orası ayrı. o ne öyle canım millet muhabbet ediyo o orda ben sizi sallamıyorum ayaklarında. hiç sevmem. zaten o şekilde dinlediğin müzikten de zevk alamazmışsın gibi geliyor. ben o durumlarda kendimi sıkarım sıkarım sonra yalnız kaldığım an patlama yaşarım bütün şarkılara hücum ederim. bi de ben sadece kendisinin en iyi müzik zevkine sahip olduğuna inanlara çok kıl oluyorum. adele dinleyince kimse senin boynuna madalya takmıyor. neyi dinlemekten mutlu oluyorsan onu dinlersin. başkaları bu güzel dedi diye değil. mesela sezen aksu'yu sevmeyen yoktur gibi geliyor dimi. var işte. ben sevmiyorum. yani benim bunalımımı yaşama şeklim sezen aksu şarkılarındaki gibi olmuyor ne bileyim. çok sıkılıyorum. başında çok dikkatli olup ortasında başka hülyalara daldığım dersler gibi hissediyorum onun şarkılarında. sıla da öyle mesela. benim ruh durumum sılayı kaldıracak nitelikte değil heralde bilemiyorum. fazla bayık geliyor. ben acıyı o şekilde çekmiyorum. he adele de dinlemiyorum. hele ki lana del rey hiç dinlemiyorum bana bir şey katmıyorlar. mesela Ahmet Kaya'nın sesi benim çektiğim acılarla birebir gibi. yani dinlediğim şey benim birtakım duygularımı harekete geçirmeli, yoksa bir önemi yok gibi. ben mesela istersem çok mutlu olayım, ahmet kaya'nın sesini duyunca hüngür hüngür ağlayasım geliyor. hatta onun anne'li şarkılarında ağlamadığımı hatırlamıyorum. duyduğum an hörüldemeye başlıyorum. Müslüm Baba'nın da sesi öyle mesela. Beni mahvediyor ama hissettiriyor yani. Hayko'yu dinleyince acayip gaza geliyorum mesela benim sinirlerimi alıyor falan. Daha bir sürü örneği var tabi bunun. Mesela şu şarkı kendini 1875 kere dinlettirmiyor mu ya? resmen bıkmazsın hayatım boyunca bi köşede çalsın, kalkıp kapatırsam götümü kessinler. çok seviyorum. öyle işte bu şarkıyı duyunca yazmak istedim. bi de bu şarkıyı dinlerken gözümde şu canlanıyor:

2 Ocak 2013 Çarşamba

Ben Tekim!

merhabaaaaaa aslında bir blogumun olduğunu tamamen unutmuştum ve yazmak aklımın ucundan bile geçmiyordu-ki yazmam gereken bir tez varken oturup blog yazmak da çok duyarlı bir davranış örneği sayılmaz.sonra okuldan arkadaşın biri eğer blog yazarı değilsen çok büyük hata yapıyorsun bence tarzında bir tavsiyede bulununca behehehey ben yılların blog yazarıyım oğlum sen kime tavsiye verdiğini zannediyorsun gibi bir tepki vermek yerine önce oturup evet benim bir blogum var ben neden artık yazmıyorum diye kendimle iç hesaplaşmalara girdim ve ellerim hemen damlalalay.blogspot.com'a gitti. yani şimdi kendi blogum diye söylemiyorum ama böyle ilk bakışta pek bi alımlı pek bi ciciş. giren çok güzel şeyler yazıyorum zanneder ama işte yıllardan beri söylüyorum yazmıyorum kusuyorum ben. neyse neyse işte. sonuçta bir şekilde tekrar blog yazma isteği doğdu içimde. tabii ki bu isteğin alevlenmesinde bitirme tezimin ve finallerimin tarihinin yaklaşmış olmasının hiçbir etkisi yok. hiç olur mu canım. şuan yalovadayım birkaç gün sonra yurda geri döneceğim. ve en çok merak ettiğim şey de odaya gelen yeni kız. twitterdan takip edenler bilir (kimse takip etmiyor özgüvenliymişim gibi gözüksün diye dedim) bizim odaya 1 ay önce sarışın aah pardon çakma sarışın bir kız gelmişti. ilk gördüğümde kıskançlığımdan kendimi yurdun balkonundan aşağı atarım diye çok korkmuştum. böyle uzun boylu, havalı bir kız. üstelik fransızca öğretmenliği okuyormuş. yani benim fransız sempatizanlığımı da düşünürsek kız bildiğin bana ceza olarak gönderilmiş. ŞAKIR ŞAKIR FRANSIZCA KONUŞUYOR YA. neyse kız gelir gelmez böyle bi afralar bi tafralar, uyurken oflamalar poflamalar. kapıyı sert kapatıyorsunuz, poşet sesi çıkarıyosunuz yok efendim dolaplarınızı sert kapatıyorsunuz falan filan virvirvir şikayet etmeye başladı. hatta benim üst komşumla(ranzanın üstü) baya bildiğin ağız dalaşına girdiler. ki benim üst komşum sessizliğin kraliçesidir. ben uyurken kız ne ara ranzanın üstüne çıktı zerre anlamıyorum. neyse efendime söyleyeyim bunlar kavga edince tabi diğer kızlar da bizim kız eski olduğu için onun tarafını tuttular ki haklıydılar. ben de sinir oldum ama gelin görün ki kız bana sinir olmadı. tam tersine kız beni kanka bellemesin mi! "ay sen kültürlüsündür bana film öner ay ben şu filmi şöyle anladım doğru anlamış mıyım" diye diye bi gönlümü fethetme çabalarına girişti. ama tabi ben yer miyim? yemem ama yemiş gibi görünürüm. öyle de pislik sinsi bir yapım var allah kahretsin. hem bizim kızlarla güle oynaya hem bu kıza canımoş cicimoş ben de az kaltak değilim he şimdi farkettim. neyse neyse ben de işte gıcık da olsam insanlara ters davranamıyorum canım (yalanıma kurban) sonra bir gün bu kız kendi fotoğraflarını gösteriyor bana. "ay bak sen perspektiften anlarsın nasıl çekebilmişler mi senceea" diye ağzını yayaa yaya. ben de "hihihi ivit gizil çikmişsn" diye yalan söylicem diye bel fıtığı olurken birden "AY BURDA BENİ AUDREY HEPBURN'A BENZETİYOLAAR" demesin mi!!! ben orda nasıl sinirlen, nasıl kanlar beynime fışkırsın. yani düşünün ki ben audrey hepburn'un köpeği olmuşum bildiğin aşığım kadına bu kalkmış o çakma sarışın o kazulet o koca kıçlı o yayvan ağızlı avam haline bakmadan neler söylüyo. "HIII İVİT" dedim döndüm yatağıma bir daha da kızın yüzüne ne baktım ne güldüm. pislik seni audrey hepburnmuş. kadın mezarında ters döndü be hayvan seni. sonra geçen gün baktım bu yastığını yorganını topladı bi yere götürdü. dedim kız sen napıyosun. dedi yeni odama taşınıyorum. o an allah seni inandırsın (iyice sokak diline bağladım kız) mimiklerimden YUPPİ YOHARAA dediğim anlaşılmasın diye oldum mu sana ajda pekkan. gerim gerim gerildi yüzüm gülmemeyim diye. AA GİDİYOMUSUN TÜH dediğimi hatırlıyorum sonra zaten içimde davullar zurnalar kolbastılar çalındı söylendi (içim de varoşmuş benim ııııy beee)işte gel gelelim odanın prensesi hala benim ben her şeyden daha iyiyim bana hiç kimse yardım edemezzz tekim...ben tekim!