10 Kasım 2011 Perşembe

senin sorunun ne biliyor musun

merhaba. ben bayadır böyle iyilik meleği olarak geziyorum, yere basmıyorum uçuyorum, bi tatlılıklar, bi şirinlikler falan sanmayın ki sizleri görmezden geliyorum. sizleri sizleri, benim sinirlerimi tavan yaptırtanlar. uzun zamandır ona buna sövmüyorum deyu şimdi açtım blog sayfamı yumucam gözümü. yani klavyeye bakmadan da yazabiliyorum öyle yetenekliyim ;);)

neyse neyse bakın aranızda bazı erkekler var onları burunlarından tutup yüzlerini kaydırağa sürterim böyle aşağı kadar. bilirsiniz o kaydıraktan kayarken dirseğimiz sürttüğündeki acıyı. arkadaşım yakışıklı olabilirsin, yetenekli olabilirsin, karizma olabilirsin tamam da yani biz de hayvan değiliz dimi. tamam kendinize güveniceksiniz de işin bokunu çıkarıyosunuz. o elimi sallasam ellisi devri çoktan geçti siz hala bi tutturmuşsunuz gidiyosunuz "bana karı mı yok yea" havalarında. hayır öyle olmakla kalsanız tamam lan dicem adam playboy. ama yoook bi de işi duygusallığa, romantikliğe, drama bağlıyosunuz ya bileklerimi kesesim geliyor. hani böyle derin duyguların adamı, aşkı sevdayı içinde kuvvetli yaşayan böyle enginlere sığmaz taşarcasına romantik tavırlarınızı alır yerim kısırın yanında. ulan ayda bir kız değiştiriyosun neyin duygusu neyin aşkı bu yaa. bi de kendini kaptırmaz mı. hani tek dert kızı tavlamak değil bildiğin bu yola baş koymuş ve inanmış aslında şairane bi kişiliği olduğuna. arkadaşım bi silkelenin kendinize gelin artık yaa. valla olmuyor artık böyle.

Oh tamam neyse o yeni fotoğraflarındaki karizmatik hallerinin hırsını çıkarttım kendimce yerin dibine soktum şimdi gideyim de azcık aşk filmi izleyeyim.

7 Kasım 2011 Pazartesi

BEN HER ŞEYDEN DAHA İYİYİM

evet, biliyorum benden uzun süredir haber alamadığınız için meraktan öldünüz. her gün deli gibi blogumu açıp yeni bir şey yazmış mı diye bakıp göremeyince vah vah noldu bu kıza diye dertleniyorsunuz. işte o günler boyunca hep sizi düşündüm, yalnız sizi, yalnız sizin gözlerinizi, öhm neyse şöyle ki; eski yaşantımın tam aksine teknolojiden kısmen uzak yaşıyorum. ve öylesine pis bir şekilde mutluyum ki. gülmelerim değişti. hohhohhoy diye gülüyorum artık. öylesine göbeği büyütmüş noel baba neşesindeyim. he bir de 5 kilo aldım ama resmen tatlılıktan ölücem. hayatımda eksikmiş bişeyler doluyor yavaş yavaş. mesela önce yanaklarım doldu öyle öyle gidiyor işte. bana eskiden istanbulun avrupa yakası harikalar diyarı gibi gelirdi. öyle arada sırada gezmeye gittiğimizde "ulan burda yaşamak nasıldır acaba" der dururdum. beyoğlu hele allah allah yani. oradan her gün geçmeyi aklım dimağım almazdı. sonra lan dedim ne var dedim ben de yaşarım orda dedim. işte şimdi yaşıyorum. bunu becerebilince artık lugatımda imkansız kelimesine yol verdim. işi büyüttüm fransa'da yaşamak nasıldır acaba lan'dan başladım işte sonra fransa'dan ulaşıcam size falan ordan artık uzaya mı çıkarım jüpitere mi geçerim bilmiyorum. ama size şunu söyliyim aşkitlerim; SEVDİM Mİ TAM SEVERİM SİLDİM Mİ BİR KALEMDE....... tamam haklısınız bu pek bi uyumsuz oldu ama atarlı giderli her şarkının gönlümün tahtında yeri vardır.

not: güzellikten öleceğim konusunda ciddiyim arkadaşlar, ben ölmeden gelin de aşık olun, eksik ölmeyin, sonra fotoğraflarıma bakıp ağlamanızı istemiyorum, ÖPÜYORUM HEPİNİZİ ŞAP ŞUP.

5 Ekim 2011 Çarşamba

dardayım ey, zordayım ey.

ya bazen düşünüyorum da -evet sürekli değil bazen düşünüyorum çünkü malım- YA Bİ DAKİKA BEN YİNE BİRİLERİNE GİYDİRİCEKTİM AMA ÇOK TATLI Bİ GİRİŞ YAPTIM YUMUŞADIM HEMEN YAA.

neyse neyse durun.

yaa sizce de yeni blog yazmaya başlayanların böyle ciddi ciddi yazılar yazması çok komik değil mi. yarıl yarıl gülmekten hoşaf oldum. böyle bi kendini anlatma çabaları, hayatını özetleme falan. "ben işte böylesine dramatik bi insanım doğuştan yazmaya eğilimliyim, işte efendime söyliyeyim kelimeler içimde duramıyor da parmaklarımdan şarıl şarıl akıyor" halleri. tamam ben de resmen 2. sınıf olur olmaz 1. sınıflara çömez diyen geçen seneki çömezliğinin acısını çıkartan liseli ergenler gibi davrandım ama. HİÇ DE BİLE NE ALAKASI VAR?

siz ne uyuzsunuz yaa? birini eleştirince hemen insan önce kendine bakmalı tripleri falan. he ben şimdi çirkin, kötü giyimli, kendini beğenmiş bi sürtük olsam -Kİ DEĞİLİM ADETA BİR PRENSESİM- kimseyi eleştirmicek miyim? yine eleştiririm arkadaşım. sonuçta ben çirkin olsam elbet benden çirkinini bulur yine eleştiririm. hayır nedir bu içinizdeki insan sevgisi onu anlamıyorum. yok işte bi anlayışlı olalım, gelin tanış olalım, eller havaya behehey havaları falan. hepsiniz içten içte herkesten nefret ediyosunuz ama itiraf edemiyorsunuz ya kendinize nasıl malaksınız anlatamam. yok efendim neymiş, hepimiz eşitiz hepimiz kardeşiz. bırakın bu ayakları yeeaa, bıraksalar birbirinizin gırtlağına yapışırsınız ama coolluğunuzdan ödün vermiyosunuz. siz yok musunuz siz.



YANİ ARKADAŞLAR DİYORUM BEN ARTIK ÖYLE DRAM YAZAMIYORUM, ÖYLE DÜZGÜN GİDEMİYORUM, BEYNİME BİR ŞEYLER OLDU, YANDI MI NE ZIKKIMSA ARAYA BİR ŞEYLER KARIŞIYOR. AKLIMA TÜRLÜ TÜRLÜ ŞEYLER GELİYOR. BAK MESELA PATLICAN GELDİ ŞUAN AKLIMA ORDAN DA KARNIYARIK KIYMA FALAN DERKEN KOPTUM ANLATABİLİYOR MUYUM? MESELA BİRAZ ÖNCE SALDIM BEYNİMİ ORTAYA BAKIN GÖRÜN NELER YAZMIŞIM.

28 Eylül 2011 Çarşamba

bana bakmazsın tamam

ben şimdi buraya taa 2009dan beri yazıyorum ama biri de çıkıp demiyor ki aga sen naapıyosun? saçma sapan hayatımda ne bok varsa dökmüşüm buraya. taa eskilere dönüp bakmaya benim içim elvermiyor. acaba hepsini okuyan var mıdır diye merak etmiyorum değil hani. ben şimdi okumaya kalksam yarısını silerim kesin. bak bak şuan bile cümlelerim nasıl can çekişiyor. aaa dur bak bu son cümlem romantik oldu şiire bağlarım ben bunu. neyse oğlum bak eğer hepsini okuduysanız unutun lan, genç kızlık hayallerim bunlar benim, okumadıysanız da unutun bu blogun varlığını. zaten yazdıklarım bi boka benzeseydi şimdiye çoktan selebriti olmuştum, kitabım yok satıyodu. işte napıcan bazısına yetenek vermemiş yaradan. ayy şey gibi konuştum, hani facebook sayfalarında çıkan tartışmalarda "konuşmaya değmez, ALLAHA emanet ediyorum.ALLAH ıslah etsin" diye böyle allahı büyük büyük yazan teyzeler var ya. bak yine çok güldüm yaa ALLAH bunları naapmasın ayol. tamam tamam yine boka sardı yazı. yazmıyorum lan.

29 Temmuz 2011 Cuma

saçlarımı tepeden topuz yapıyorum.

  • yolculuk insanı değilim, piknik insanı değilim, ne insanı olduğumu bulunca çağrı atıcam hepinize.
  • mesela bana bütün plazmalarda powertürk açık olmalıymış gibi gelir.
  • son zamanlarda anladım ki asla uzun saçlı olmaması gereken kızlar listesinde üst sıralarda yer alıyormuşum. bunca zamandır nasıl cesaret edemedim diye kendimi cimcikliyorum günlerdir. aynada saçlarımı hayran hayran izliyorum falan. bence ruh eşini bulmak gibi bir şey doğru saç şeklini bulmak. onu bulduk, kaldı geriye ruh eşim. hadi bağalım.
  • pilatese başlamıştım. ama yalnızca 1 hafta dayanabildim. eğer senin tembelliğin ve benim tembelliğim karşı karşıya gelecekse, allahımın üzerine yemin ederim senin tembelliğin benim tembelliğimin önünde diz çöker, tövbe ister!!!! ama bunu yazarken tembelliğimi bir yana koydum farkettiniz dimi.
  • kaç gündür doktora gitmem gerekiyor ama erteleye erteleye 70 yaşına gelicem. ben doktora doktor demem o doktor house olmadıkça.
  • bazen yetenek yarışmalarını izleyip kıbleye dönüyorum ve niye bana da yetenek vermedin diyerek açıyorum ellerimi. sonra tekrar tvye dönüp, ıyy ne yeteneksiz yarışmacılar! diyorum. bence eleştirmek de bir yetenek.
  • yani oturup insanları eleştirmek, aşağılamaktan ölesiye zevk alıyorum. bu beni kendini beğenmiş yapar mı bilmiyorum ama cidden hepiniz öyle salaksınız ki beni güldürüyorsunuz. ancak aynı zamanda ben de öylesine salağım ki. bu dünya çok salak hadi gidip omletimizi teflon tavadan çatalımızla alalım.
  • şöyle bir şey var ki, hayatım 1 ay içerisinde bambaşka bir hal alabilir. ama ben bunu pek fazla düşünmüyorum çünkü hayatımın değişmeyeceğine olan korkum, hayatımın değişeceği heyecanını bastırıyor.

1 Temmuz 2011 Cuma

bu aralar çok ayol diyorum

bişey söyleyip gidicem.
ben genellikle hiçbir olayın içine tam giremem. şöyle ki; uzunca bir süredir blogspottayım. ama hiç diğer bloggerlar gibi kullanamadım burayı. mesela mimliyorlar birbirlerini, muhabbet ediyolar falan. benim hiç kafam basmadı yıllardır, nasıl oluyor bu işler hiç bilmedim. onu bırak öğrenmek için çabalamadım da. mesela tumblrdayım ya ayakkabı, çanta fotoları paylaşıp celebrity oluyor ergen ergen tipler hiç anlayamadım ayol ben bu olayı. yaşlı teyzeler gibiyim, şu teknolojiye hiç alışamadım. annem babam dokunmatik telefon kullanıyor ben kullanamıyorum. yok abi yapamıyorum yani, birini arayana kadar damarlarım şişiyor, gözüme kan oturuyor sinirden deliye dönüyorum. telefon dediğin şeyin tuşları olur arkadaş, basarsın olur. niye işi karmaşıklaştırıyolar bu kadar anlamıyorum hiç. bir de dokunmatik bilgisayar var düşün, amaaaan uzak olsun benden tutar atarım valla. yok yok o kadar yaşlı değilim canım, genç sayılırım ama işte teknolojiye ayak uyduramıyorum ben. yok olmuyor yani.
bir de çift kişilikli miyim neyim. biraz önce tumblra çok dram bir yazı yazdım mesela ama burda gayet komşu teyze triplerindeyim. ruh halimi anlayabilen beri gelsin. hiç de dikkat etmedim gönlümden geçeni yazdım ayol idare edin.

14 Haziran 2011 Salı

ne zaman didim hacı?

  • bugün yeniden ingilizce çalıştım. normalde oo unuttuğum tenseleri hatırladım aga diye mutlu olmam gerekiyordu ben gittim hazırlıktaki halimi düşündüm. allahtan kitabımın kenarlarında birilerinin ismi yazmıyordu. o derece değilmişim.
  • şimdi farkettim. kendimi bildim bileli yatay geçiş yapmaya çalışıyorum. artık bunu söylemek bile komik geliyor. bütün itibarım yerle bir oldu. yahu beni niye almıyorsunuz? bende niye yok?
  • ben eski sevgiliye yazılar yazıyorum ya. itiraf ediyorum aslında öyle biri hiç yoktu. ben güzel yazabileyim diye öyle birini uydurdum. yalancıktan aşk acısı çekiyomuşum gibi yaptım. pis yediniz yalnız kekler. inandırıcı mı? bence inandırıcı. sence de inandırıcı mı?
  • mesela kahvaltıdan yarım saat sonra acıkırım. banyodan çıkınca susarım.
  • ve olmasını istediğim şeyler için hayal kurmam. hayal kurarsam gerçekleşmeyeceğini bilirim. eğer bişeyin olmasını istemiyorsam hayal kurarım. yani seninle ilgili hayaller kuruyorsam, seni istemediğimdendir, bilesin.
  • ya kendinizi nasıl kandırıyosunuz ya? ben beceremiyorum onu. şerefsiz çok zeki inanmıyor.
  • ellerimi ojesizken beğendiğinden beri oje sürüyorum.
  • limonlu cheesecake yerken ağlayasım gelir.

29 Nisan 2011 Cuma

ben bi'şey farkettim.

hayatımın boşaldığını. hemen başka yöne çekmeyin piçler. ben eskiden kitap okurdum. düşünürdüm. mutsuz olurdum ama hep düşünürdüm. son zamanlarda mutluyum. ama düşünmüyorum. kitap okumuyorum. etrafa şapşal şapşal gülücükler atıyorum ve bakıyorum. bakıyorum sadece ama görmüyorum. çanta, parfüm markalarını ezberliyorum. insanların giyimlerini eleştiriyorum. saç rengimi, oje rengimi tartışıyorum. ulan piç maltepe, az daha tikilerin arasında asimile ediyordun beni. iyiki farkettim. sarstım kendimi şööyle. bak yazmaya da başladım eski günlerdeki gibi. -bu arada furla diye bir çanta markası var abi, çanta şeffaf laaan! ped koysan görünür dışardan rezil olursun, bir de 500 tlymiş oğluum plastik lan, o kadar para verilir mi- ŞAKA yaptım çantalar, parfümler, ayakkabılar siktirin gidin şimdi.

belki de öyle falan birşey galiba sanırım diyedir heralde işte.

bugün her zaman yaptığım gibi kantinde patates püremi yerken (evet püre de rutin işler arasına girebilir, dalga geçilecek unsur bulunamadı) bizim kızlardan biri yanıma gelip 'arkadaşımın tek kişilik tiyatrosu var, gel senaryo dersine girmeyelim, bunu izlemeye gidelim, zati 40 dakkaymış, adı da "süpermarketten döndüm, oğlumu bir güzel dövdüm"' dedi. ben de tabi senaryo hocasından nasıl kurtulurum'un hesaplarını yapıyor olduğumdan öyle pek de gözümün tutmadığı çocuğun tiyatrosuna gitmeyi kabul ettim. tiyatronun hemen karşı fakültede olduğunu duyunca 'öööf nasıl gidicez yaa' diye mızmızlandım. kız ' otobüs kaldırıyollamış damla karşı fakülteye' dedi. pek de eğlendi. bildiğin benle dalga geçti ama sineye çektim. 'peki nerede olduğunu biliyor musun' dedim kıza. 'oklar bizi hedefe ulaştıracakmış' dedi. Bir haftalığına Yalova'ya gidecek olmamdan ötürü çantam içinde köpek ölüsü varmış gibi ağırdı, üstelik bilgisayarımı da taşıyordum. okları küfür ede ede takip ettim. üçüncü kata çıktık. okların sonunda bir kağıtta "oyun bu duvarın ardında" yazıyordu. önce bir afalladık, bir konferans salonu neyin olması gerekmiyormuydu dercesine baktık birbirimize. bildiğin sınıftı çünkü. kapıyı açtık girdik. sınıfın ortasında uzunca bir masa, sandalyeler var, 6-7 kişi oturuyor, bizim bu eleman da konuşuyordu. hemen geçtik oturduk ve çocuk devam etti. sahne yoktu. ama çocuk oynuyordu. kantinde gördüğümde "amaaan zırt" dediğim eleman devleşiyordu. hem de sahnesiz. deli deli hareketler yapıyor, sesini yükseltiyordu. ayağa kalkıyor, dolanıyor, oturuyordu. bir an durup "çocuk deli, benim burada ne işim var?" dediğim anda çocuk yüksek sesle "ben deliriyorum" dedi. oynamaya devam ediyordu ama ben o çocuğun zaten normal olmadığını düşündüğümden yaptıklarının oyun olduğuna inanmıyordum. çünkü SAHNE yoktu. "kfc'ye gidiyoruz, binin arabaya benim küçük ailem" dedi, "bu kızarmış tavuk kanatları çok trajik" dedi. çok fazla şey söyledi. hepsini tek tek algılamaya çalışırken her birimize bakıp "kalkın kfc çalışanları ve etrafı çöplerle donatınn, size umudu açıklayacağım" dedi. herkes birbirine bakıyor bunun da oyunun bir parçası olduğunu düşünüyordu. ama çocuk daha yüksek sesle " kalkın" dedi. hepimiz kalkıp etrafı çöplerle doldurduk. sonra oturduk ve çocuk kendini kaybederek konuşmaya devam etti. biz izledik. oyun bittiğinde gülerek yanımıza geldi. ve "nasıl buldunuz?" dedi. çocuk normale döndü. biraz önceki deli hali yoktu. ben bu oyundan önce de çocuğun normal olmadığını düşünüyordum, oyunu oynarken inandım, ama sonra hepsi yıkıldı. çok oturaklı, sevecen konuşmaya başladı. herkese fikirlerini sordu. güldü. çocuk deli değilmiş beyler, dağılın dedim. tabi bunu içimden söyledim ve çocuğa tek kelime etmeden, yüzüne dahi bakmadan oradan çıkıp gittim. deliyken daha karizmatiktin çocuk. normallik sana yakışmadı. bu sefer güldürmedin.

6 Nisan 2011 Çarşamba

pembe mezarlık

acının değişik türleri var. mesela her zaman yediğin biber turşusundan bir gün en acısına denk gelirsin de, ağzın yanmaktan öte, jilet vurulmuş gibi acır. mutasyona uğrayıp ejderhaya dönüştüğünü zannedersin. öyle keskin bir acı. ya da grip olmuşsundur, burnun çeşmeden hallice akar durur. silmekten artık burun derisi aşınmaya başlar. burnun da akmaya devam ediyordur. mecbur silersin ama yeterince yıpranmış deriye o selpağı sürdükçe sızlar. bunları niye anlatıyorum bilmiyorum. düşünce gücü hızlı. ben bunları düşününce yeterince özümseyemiyorum. yazınca yaşadığım acıları daha iyi anlıyorum. işte mesela bu gerçek acıları düşününce, biri için çektiğin acı bir anda silikleşiyor. aslında yok yani. ruhlar dünyasında yaşamıyoruz. biber acısı gibi olsun isterdim aşk acısı da. gözlerimi yaşartsın, yaksın, kavursun. yeter ki hissedeyim. böyle olmuyor blog. bir bakışın acısı, bir görmezden gelişin acısı yaşadığımı hissettirmiyor bana artık. bağışıklık kazandım. gözlerimin önünde sevişse biriyle, yine acı çekmezmişim gibi geliyor. saçmaysa saçma canım. ne bekliyordun ki.
unutmadan, biberin acısı geçti ama burnum hala akıyor. anla.

28 Şubat 2011 Pazartesi

kimseyle dertleşemezsem, kendimle dertleşirim

-hayır hayır elbette hayal ettiğim kişi değilim. bunu sen de biliyorsun. sadece, sadece orada öylece durmak istedim. durmak ve beklemek. bu kadar kötü mü?
-kötü. çok kötü. hatta iğrenç. kendine yaptığın iğrenç. bütün bu, acı çekişlerin, bütün bu geberecise melankolik hallerin. bütün bunlardan ne zaman vazgeçeceğini merak ediyorum. o günü merak ediyorum.
-bunu ben yapmıyorum. ben yapmıyorum. oluyor. bir şeyler oluyor.
-kendiliğinden mi?
-kendiliğinden. birden bire. ansızın. anlamıyorum. oluyor anlasana. ben öylece dururken sadece dururken kapıya bakıyorum. gözüm bakıyor işte. o yapıyor bunu. bakıyor ve bir hareket bekliyor. kapının açılmasını. ben yapmıyorum. elimde değil. oluyor.
-ne demek elimde değil? beklemek sandığın kadar hoş bir şey değil bunu aklına sok. beklemek bir cem adrian şarkısı değil. hayır hiçbir şarkı değil. oturup şarkıları dinlemek, kendini şarkılarda bulmak. bak hayat bu değil anladın mı. bu değil.
-hayat bu. evet hayat bu. hayat benim yaptığım değil kendiliğinden olandır. herşey kendiliğinden olacak. sonra hahaha işte hayat bu diyeceğim. ben yaptıktan sonra ne anlamı var bana söyler misin. kendiliğinden. herşey kendiliğinden. kalbim kendiliğinden sevdi. o bir şey yapmadı. ben de yapmadım. en az kalbim kadar masumum.
-peki ya o? o da mı kendiliğinden terketti seni?
-bak tüm bu saçmalıkları hatırlamak istemiyorum tamam mı?
-unuttuğuna emin misin?
-unuttuğuma emin değilim. unutmadım.
-unutmadığın bir şeyi hatırlayamazsın o halde.
-ben yalnızca o kötü geceyi ve sonrasını unuttum. aklımda olan, düşündüğüm, özlediğim, istediğim öncesi. herşeyin öncesi. kıyametten önce. benim kıyametimden önce.
-o günler bir daha hiç gelmeyecek.
-gelmeyecek. gelmesin.
-sonsuza kadar bekleyemezsin.
-lanet olsun. kendiliğinden unuturum belki de. mümkün değil mi?
-kendiliğinden sevdiğine inanıyorsan, kendiliğinden unutman da mümkündür.
-o zaman, unuttum gitti geberik unuttum gitti.

22 Şubat 2011 Salı

.

he unutmadan, masalın sonunda ne oldu söyleyeyim.
esas oğlanla o masaldan kaçtık. esas kız masalda kaldı.
ama gerçek hayata ayak bastığımızda esas oğlan elimi bıraktı. ve kalabalıkta kayboldu.
meğer sadece masaldan kaçmak için bana yakın davranmış.
döndüğümdeyse gerçek hayatın esas oğlanını da kayboldu.
yani artık yalnız ve masalsızım.
siz siz olun çocuklar, kendinize bir masal bulun ve hiç dışarı çıkmayın.

iki yıl önce bunları hissediyormuşum.

17 Nisan 2009 Cuma 10:22

Mış'lar içinde kaybolmuş, esas kız olma hayaliyle yanıp tutuşan Yorgunella'nın masal macerası..

bigün ben bi masala girmişim
masaldaki kahramanlar önce nefret etmiş benden
ama sonra sevmeye başlamışlar
masalda bi esas kız ve bi esas oğlan varmış
ben masala girince esas kız biraz huzursuz olmuş
ama esas oğlan çok sıcak davranmış
çünkü esas oğlan o kadar tatlı, o kadar sıcakkanlıymış ki.
kim gelse kabul edermiş.
esas kız da bu yüzden severmiş onu.
esas oğlan da esas kız onu sevdiği için severmiş aslında onu.
sevgileri ne kadar esas bilemem ama.
sonra ben esas oğlana aşık olmuşum.
onun o sıcak davranışları içimi o kadar ısıtmış ki.
gerçek hayatı ve neden gerçek hayattan masala kaçtığımı bile unutmuşum.
aşık olmuşum ama onların sevgilerine de kıyamamışım.
sadece masalın misafiri olarak kalmaya göz yummuşum.
beni gerçek hayatın esas oğlanı çağırır dururmuş da gitmezmişim
meğer ondan kaçmışım bu masala.
kendi masalımı yazamamışım ama yaşayacak bi masal bulmuşum işte.
esas oğlanı olan ama esas kızın ben olmadığı bi masal.
kendimi çok ezilmiş hissetsem de o masaldan ayrılmayı düşünemiyormuşum.
çünkü eğer gerçek hayata dönersem esas oğlanı bir daha göremezmişim.
hem esas oğlan da halinden memnun görünüyormuş.
benimle ilgileniyor, beni mutlu ediyormuş
esas kız ikinci plana düşmüş.
masal kahramanları bundan çok rahatsız olmuş.
beni masalın düzenini bozmakla suçlamışlar
aslında haklıymışlar da.
beni kovmak için ellerinden geleni yapmışlar ama esas oğlan izin vermemiş.
sonunda ne mi olmuş.
sonu daha yazılmamış bu masalın.
beni sorarsanız hala masalın içindeyim.
masal kahramanları mı gerçek hayata gidicek
yoksa esas oğlan benimle gerçek hayata gelmeyi kabul mu edicek
bilmiyorum.
tek bildiğim kendimi esas kız gibi hissetiğim..

bak şimdi gönülsüz gittiler senden gönlünü çaldıkların

bilmiyorum, bütün bunlara gerek var mıydı. ben demiştim demekten hiç hoşlanmam ama ben demiştim diyenleri pek sevmiyorum ama ben demiştim. mutluluğun kısa sürecek demiştim. kimseyi sevemezsin demiştim. en fazla bir ay sürer evcilik oyunun demiştim. bir aydan kısa sürdü nitekim. şimdi de yazabilecek misin oraya buraya mutluyum diye. yazıldığı gibi yaşanmıyormuş değil mi mutluluk? keşke herşey bir facebook iletisi kadar basit olsaydı. unuttum yazar çıkardım işin içinden. ama heyhat. senin gibi at gözlüğü takamıyorum ben. senin gibi rol yapmıyorum dünyaya karşı. mutsuzsam mutsuzum demesini iyi bilirim. ama sen güçlü değilsin öyle göründüğün gibi. kendini bile kandırmayı başarmışsın, beni kandırmana nasıl şaşırılır. o senden ayrılırken "muzun kabuğunu soydum, içinden havuç çıktı" demiş. muzun kilosu pahalı elbette, ne hevesle aldı seni, nasıl sulandırdın ağzını o güzel görünüşünle. ama havuç çıkmış bak, kız görür görmez atmış çöpe seni düşünsene. oysa benim istediğim muz değildi. havuçtu zaten istediğim. muz kabuğunun içine girmeye gerek bile yoktu. kimbilir şimdi neyin şekline bürüneceksin. kim seni pazardan alacak 5 tane de eve gelip bakacak hiç tane? bulursun bir alıcı. eminim. öyle başarılısın ki bu konuda. hiç coolluk yapıp iyi dilekler sunmam sana haberin olsun. umarım geberene kadar acı çekersin.

"oysa siz bayım, bir sebze bile olamazsınız. çünkü enginarın bile bir kalbi vardır."

19 Şubat 2011 Cumartesi

sen de benim hatalarımdan birisin.

en çok neye üzülüyorum biliyor musun.
seçim şansım vardı.
her aptal insan gibi yanlış seçimi yaptım.
beyazı değil kırmızıyı seçtim.
beyazda araba, kırmızı da fırın vardı.
fırına da ihtiyacım yoktu.
öyle yanlış bir seçim.
eğer seni seçmeseydim, mutlu olabilirdim gerizekalı.
en çok buna sinirleniyorum.
mesele aşk, unutamamak değil yani.
seni seçtim ve hayatımın içine sıçıldı.
eskaza seni değil de diğer seçeneği tercih etseydim diye hayal etmekten uyuyamıyorum. seni düşünmekten değil bok kafa.
sana ebru gündeş'ten geliyor;
sen de benim hatalarımdan birisin,
sen en büyük günahların bedelisin,
senin içi harcanan zamana yazık.
sen en güzel duyguların katilisin.

ben demedim o dedi göt.

yılan kadın beni öldürdü

  • hani ben bu noktacıklarla blog tutardım ya. twitter buna engel oldu ama artık değil. buna izin veremem. sonuçta bu noktacıklar düğün pastamı şenlendirecekler.
  • şimdi dolu dolu 1 hafta tatil var, bomboş 1 ay tatil var. seç beğen benim hayatıma yakıştır. evet bomboş 1 ay. güzeldi lan oğlum paso yat film izle. oooooh kıyak. siz gidin uludağda kayak yapın çok sıkıcı ne öyle kay kay her taraf bembeyaz falan.
  • içimde bir yerlerde kötü biri gizli onu biliyorum. dışarı çıkıacak diye korkuyorum. çıkarsa haber veririm uzaklaşırsınız.
  • katil olabilmeyi o kadar çok isterdim. ama öyle dexter kafası değil. sadece kötüleri değil bana kötüleri de öldürmek. yok lan o zaman toplu katliam yapmam gerekir. evet negatif düşünceleri uzaklaştırıyoruuuuuuuuuuz ooommmmmmmmm

16 Şubat 2011 Çarşamba

duvar

uyandı. gözlerini karşıya dikti. hala ağrısı var mı anlamak için bir süre bekledi. karşısındaki duvara birini can kulağıyla dinler gibi bakıyordu. kafasını iki yana salladı. derin nefes aldı. kaşlarını yukarı kaldırdı ve
-bugün acımıyorum.
dedi.
çenesini kaşıdı. elini indirirken gözü eline takıldı. elini dikkatlice incelemeye başladı. karanlık odada pencereden sızan ışık elini aydınlatıyordu. elinin tüm kıvrımlarını tek tek inceledi. kırışıklıklarını okşadı.
-bu yaşta yaşlandım.
dedi.
uzun süredir hareketsiz yattığını farketti. boynunu sağa sola çevirirken perdenin aralık olduğunu gördü. dışarısı karanlıktı. sokak lambası odasına vuruyordu. sokak lambasının sarı ışığına bakıp yüzünü buruşturdu. sinirle perdeyi kapattı. yine duvara döndü. duvara baktı, baktı, gülümsedi. ve şarkı mırıldanmaya başladı:
-rüzgar eserken, yapraklar dökülür.. o berrak yüzünden bir damla süzülür..
sesi titremeye başladı. şarkıyı yarıda kesip hıçkırıklarla ağlamaya başladı. derin bir nefes aldı. yutkundu ve şarkıya devam etti:
-o berrak yüzünden bir damla süzülür. bu ayrılık, bu ayrılık kalbimdeki en büyük yaradır artık..
sustu. elini kalbine götürdü. gözlerini kapattı. eline gözyaşı damladı. gözyaşının ıslaklığını hissedince birden gözünü açtı. eline baktı. elini havaya kaldırdı. gözyaşını inceledi. elini dudaklarına götürdü. gözyaşını öptü. tekrar eline baktı. suratını kızgınlıkla buruşturdu. sinirle yanaklarındaki gözyaşlarını silip ellerini yorganına sürdü. hızla nefes alıp veriyordu. yorganı yumruklamaya başladı. defalarca yumrukladı. nefes nefese kaldığında birden durdu. nefes alıp verişlerini dinledi. sakinleşti. kafasını kaldırıp duvara bakmaya başladı. bütün kuvvetiyle
-sen tam bir gerizekalısın.
diye bağırdı.
çığlığının üzerine odasının kapısı hızla açıldı. içeri bir kadın girip ellerini tuttu. hala duvara bakıyordu. kadın bakışlarını takip edip duvara baktığını gördü
-neye bakıyorsun? görmüyor musun, kaldırdım onun resmini. sakin ol..
dedi.
gözlerini duvardan çekip kadının yüzüne baktı. gülümsedi, kafasını iki yana salladı. tekrar duvara bakmaya devam etti...

7 Şubat 2011 Pazartesi

elini tutardım, bana ne kadar üzgün olduğunu söylerdi, ve biz yeniden birbirimizi çok severdik.

"seni düşünmüyorum ama sürekli aklımın kenarındaki hayalinle göz göze geliyoruz."


hala rüyalarıma giriyor joseph. hala onu görüyorum düşünebiliyor musun?
rüyalarıma girmesini geçtim de, rüyalarımın çok gerçekçi olması hiç hoşuma gitmiyor. bir elin sıcaklığı rüyalarda hissedilir mi joseph?
kızgınlığımı rüyalarımda yansıtabilir miyim?
heyecanlanabilir miyim?
yavşaklığını bile hissettim rüyamda joseph. onun o umursamaz tavrını hissettim ve kızdım, kırıldım.
bin parçaya ayrıldım.
gerçekte yaptığı gibi yine hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. hiçbir şey yaşanmamış.
farklı olan tek şey, elimi tutmaya çalışmasıydı.
defalarca tutmaya çalıştı, defalarca elimi çektim.
ama hissediyordum joseph. duygularıma sahiptim. elimi çekerken, tutmak istediğim halde ona nasıl kızgın olduğumu, bir daha tutsun diye içimden yalvardığımı ama tekrar tuttuğunda elimi yine çektiğimi hatırlıyorum joseph.
sence bunun rüya olması ne kadar mümkün?
gerçek değildi. ama neydi bu?
peki sence bunu bana yaşattığı için ondan mı nefret etmeliyim, yoksa bunları kendime yaşattığım için kendimden mi?
o bana bunları hissettirebilecek biri miydi, yoksa ben mi büyüttüm gözümde, kalbimde onu bu kadar?
cevabı yok değil mi joseph. hiçbirinin cevabı yok.
ya da var ama bulmam için zamanın gelmesini bekliyorum.
bulduğumda ölmüş olursa? ya ben cevapları bulmadan ölürsem joseph?
onu kaçırıp öldürme isteğim sence katil filmleri izlediğimden midir söylesene?
aslında sadece kaçırmak, öldürmemek. kaçırıp camekana koyup seyretmek.
bilmiyorum joseph, aylar sonra bütün bunları neden düşünüyorum bilmiyorum.
ben sadece hayranı olduğu aktörle konuşan, dertleşen bir insanım.
lanet olasıcalar, sadece ne kadar saçmasapan işlere kalkıştığımı anlatmaya çalışıyorum.

o gitti. joseph'se hiç olmadı. ama ben yine de onları görüp konuşuyorum. bu beni deli yapar mı?

5 Şubat 2011 Cumartesi

önce onu bil de

şimdi şunu farkettim;
sevgilim seni johnny depp'e benzetmekle büyük hata etmişim. senden olsa olsa vatan şaşmaz olurmuş.

4 Şubat 2011 Cuma

sevmiyom, sevemiyom.

Şimdi ben insanları sevmiyorum dedim ya. Geçen gün düşündüm. Böyle yaşanmaz dedim. Yapamazsın, insanlarla iç içesin. Gel etme gözlerim yaşlarla doldu dedim. -tamam sonuncusunu söylememiş olabilirim- Biraz olsun insanlarla iyi geçineyim, iyi günler, günaydın, nasılsın iyi misin diyeyim dedim. insanlara iltifat edeyim, mutlu olsun yavşaklar dedim. dedim de dedim yani. hatta geçen ortaokul arkadaşlarımı buldum. bütün sınıfla konuşmaya başladım. çok özlemişim gibi yaptım hatta. şirin şirin konuştum. canımlı cicimli cümleler kurdum. hatta buluşma ayarlandı. gitmeye karar verdim. ama şimdi durup düşünüyorum. ben onlaırn hiçbirini sevmiyorum ki kardeşim neyin buluşması bu? sokakta görsem kafamı çevireceğim adamla niye gidip kahve içeyim? böyle şizofren şizofren kendimle konuştum ama geç oldu. öyle hevesli hevesli aa şu saatte olsun şurda olsun demeden önce düşüneydim tüm bunları, şimdi gitmemek için ne bahane bulacağım diye kafamı daş duvarlara vurmaz idim. bir de işin ucunda asosyallik damgası yemek var. sırf bu yüzden gidip orda gülümseyeceğim. ama gitmeden evvel aynaya kendime, bak gerilmek yok, muhabbet ne kadar aptalca olursa olsun uyum sağla diye telkinlerde bulunmalıyım. ama eve döndüğümde barut fıçısı gibi olabilme ihtimalim de yüksek.

o değil de annem yarın camları silip, perdeleri yıkayacakmış.
e yani bu da ben arkadaşlarımı çok seviyorum, buluşmak için can atıyorum demek oluyor.
yarını iple çekiyorum. hahaha